Sayfalar

20 Ocak 2012 Cuma

Babasının kızına yazdığına şiir...

Geçtiğimiz yıl 44 yaşıma girdiğim gün babam bana doğumgünü hediyesi bir şiir yazdı. Bence bir çocuğun babasından alabileceği en güzel hediyedir, torunlarına bile okutabileceği bu dizeler. Burada paylaşmak istiyorum...

BİR YAZ BAŞINDA GELMİŞTİN KUCAĞIMA.
HAFİFİ HAFİF ESEN MELTEM GİBİ.
BAŞINDA SİMSİYAH SAÇLAR,
UCUNDA KIRMIZI BİR KURDELE.
GÜNEŞ BİR BAŞKA DOĞMUŞTU O SABAH
KUŞLAR VE ÇİÇEKLER;
BİR BAŞKA SELAMLIYORDU SANKİ
O YAZ GÜNÜNÜ...

BEŞİĞİNİ SALLADIM, KUCAĞIMDA GEZDİRDİM.
ÇOOOOK GECELER ÜZERİNE EĞİLDİM
NEFESİNİ DUYMAK İÇİN.
SONRA İLK "BABA" DEYİŞİNLE
HAVALARA UÇTUM ADETA.
HİÇ DEĞİŞİRMİYDİM SENİ, ALTINLA, ELMASLA?

HAYAT BU; PAYLAŞTIK SENİNLE
KİMİ ZAMAN ACILARI, KİMİ DE SEVİNÇLERİ.
ÇOĞU ZAMAN GÜLDÜK, BAZENDE AĞLAŞTIK.
AMA AÇIK, AMA GİZLİ
HEP DESTEKTİK BİRBİRİMİZE.

SİMDİ BEN ARTIK SAÇLARIMDA AKLAR,
OMUZLARIMDA SONBAHAR YAPRAKLARI,
VE ARKAMDAN ESEN HAFİF BİR RÜZGAR İLE
AĞIR AĞIR YÜRÜRKEN YOLUMDA;
TÜM KALBİMLE;
GELECEKTEKİ NİCE GÜZEL GÜNLERİ
VE EN BÜYÜK MUTLULUKLARI;
SENİN İÇİN DİLİYORUM KIZIM.

BABAN


İyiki varsın babacığım, seni çok seviyorum...

Lise Yılları...

1 hafta kadar önce, İstanbul'dan çok sevdiğim bir lise arkadaşım, beni ve burada yaşayan diğer arkadaşımı ziyarete geldi. Bir akşam oturduk ve anılarımızı tazeledik. Neler yaşamışız, daha doğrusu ben o dönemlerde onlara çok katılamasam da, kıyısından köşesinden yakaladığımız anılarımızı yeniden gözden geçirdik. Tahmin edileceği gibi çok güldük o yılalrdaki halimize. Hepimizin 40'lı yaşlarını sürdüğü şu zamanlarda, çoluk çocuk sahibi olupta, o aptallıkları yaptığımıza inanmak o kadar güç ki! Çocuklarımız bu anılarımızı duysa ya da yazılanları okusa, kimbilir neler hissedederlerdi. Annelerinin aslında ne kadar da eğlenceli ve ne kadar da deli dolu olduğunu bilmek kimbilir neler düşündürürdü onlara.

İstanbul'un o dönemlerinde en iyi kız liselerinden birilerinde okuyordum. Lise 2'ye kadar gayet çelimsiz, zayıf, kara kuru bir kız çocuğuydum. Bütün arkadaşlarımın erkek arkadaşı vardı. Ama benim olmamıştı. Zaten babamın otoritesi, caddeye çok yakın oturmamıza rağmen, caddede olmama engeldi. Mahalledeki kız ve erkek arkadaşlarımla idare ediyordum. Aşk hayatım, hormonlarımın geç gelişmesiyle doğru orantılı olarak, mahalle arkadaşlarıma yöneliyordu. Sosyalleşebileceğim başka bir ortamım yoktu. Mahallemizdeki alüminyumcuda çalışan, kaslı, yapılı ve yakışıklı çocuk, benim ve en yakın arkadaşımın ilk aşkıydı. Arkadaşım, çocuğa deli gibi aşıktı, ben de öyle. Ama ona söylemiyordum. Arkasından yine aynı mahallede 2 apartman ilerimizde oturan çocuktan hoşlanmaya başladım. Sonra bir üst sokakta oturan çocuğa, daha sonra çaprazımızda oturan komşumuzun oğluna... Bu hep böyle süre geldi. Hep mahalle arasına sıkışmış, duvar üstllerinde ki sohbetlerde, bisiklete binerken, saklambaç oynarken v.s. v.s. Doğru düzgün erkek arkadaşım olduğunda ben 17'sinde, erkek arkadaşım ise 25'inde idi. Annem duyar duymaz endişelenmişti. Erkek arkadaşımla aramızda tam 8 yaş vardı. Ne isteyebilirdi ki o yaşta ki çocuk benden. Annemin endişesi o kadar büyüktüki ki, çocuğun peşine bile düşmüştü. Üstelik çocuk dolmuş şöförüydü. Ben ise daha işletme iktisat ya da tıp okuyacaktım. Olur muydu hiç! İlk yaşadığım aşktı o. Annemin tüm karşı koymalarına rağmen, yasak her zaman çekicidir mantığıyla, dolu dizgin yaşadım aşkımı. İlk öpüşmem, ilk seni seviyorum deyişim,  ilk dokunmalar, ilk sinemalar, Yıldız Park'ında gezmeler, daha neler neler hep onunla oldu. Bunca zamandır da, o ya da ona yakın duygular hiç yanıma uğramadı. Üstüne çok kez aşık oldum ama onun gibi değildi hiç biri... Annemin dediği gibi ilk aşk hiç unutulmazmış ve çok da değerli olurmuş. Yıllar içinde yollarımız bir kaç kez kesişti ama bu başka bir yazının konusu olacak. :)

İşte ben tüm bunları yaşarken, kız arkadaşlarım caddede Uno cafede, Kristal Büfe'de genç kızlıklarını ve ergenliklerini doya doya yaşıyor ve muhteşem anılar yaşıyorlardı. Ben ise lise sıralarında onların bu güzel anılarına kulak misafiri olarak, ancak gıpta edebiliyordum. Hatta içten içe bir kıskançlık da duymuyor değildim. Son sınıfa geldiğimde, artık bende ufak ufak onların arasına girmeye başlamıştım. Çoğu zaman aileme yalan söyleyip, caddeye kaçıyordum. O kadar baskı altındayken bana yalan söylemekten başka seçenek bırakmıyorlardı. Koskaca kız olmuştum hala akşamları 8.30'da yatakta olmak zorundaydım. Aaaa ama babamın hakkını yememem lazım lise sonda haftada bir gün o da Perşembe akşamları, dizi seyretmeme izin veriyordu; KÖLELER...  O zamanlar Atlantik sineması vardı Suadiye'de, şimdi ki Marks and Spencer'ın olduğu yerde. Arada sırada orada sinemaya gitmeme izin verirdi 11 matinesine. Film 13.00'de biterdi, sinema ile evin arası 10 dakikaydı. Eve gitmem 15 dakika olamazdı. Olduğunda bir daha asla dışarı çıkmama izin vermezdi. Üstelik sabahın köründeki matineye gitmeye arkadaşlarımı ikna etmem o kadar zordu ki. Bir Pazar günleri vardı ve onlar en aşağı bire kadar uyuyorlardı. Saçma sapan bir durumdu  yani. Kısacası o dönemlerde aralarına girmeyi baskı ve geç ergenlik yüzünden, giremediğim lise arkadaşlarımı, mezun olduktan 8 yıl sonra, büyük bir tesadüf eseri, yeniden buldum. Evlenmek üzereydim. Kadıköy'de bir tuhafiyeciden çeyizlik bir şeyler alıyordum ki, baktım lise arkadaşım orada. Hemen konuşmaya başladık. Öğrendim ki, onlar aslında yıllardır görüşüyorlarmış. Hemen telefonlar alınıp verildi. Ben de onların arasına dahil oldum. Önceleri 15 kişilerde olan o çekirdek grup ayıklanarak 8-9 kişiye düştü. O zamanlarda, benim gıpta ettiğim kız arkadaşlarımın hepsi benim gibiydi. İnanamamıştım onların arasında yeniden olduğuma. Herkes olgunlaşmış, çılgınlıklar geride kalmış, evlenilmiş, hatta  çoluk çocuğa karışılmıştı. Bense o dönemlerde yapamadığım tüm çılgınlıklarımı, 18-24 yaş arası doya doya yaşamıştım. Eeee geç ergenliğin ve baba baskısının sonuçlarıydı yaşadıklarım.

Tam 30 yıllık arkadaşız yani. İnanılmaz anılarımız var okul ve gençlik yıllarımız ile ilgili. Hayatta dostum diyebiliceğim kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. İkisi lise sıralarından çıktı. Çok değerliler benim için, okulun en popüler iki kızı, şimdi hayatımda ki en vazgeçilmez, her şeyimi paylaşabileceğim, kadim dostlarım. Aramıza da hiç bir şey giremez bu kadar seneden sonra. Her türlü sıkıntımı, derdimi, sevincimi paylaşırım onlarla. Onları ikinci buluşumdan bu yana tam 20 yıl geçmiş. İlk başlarda evliliklerimizi ve kocalarımızı konuşuyorduk. Bir dönem kayınvalideler çekiştirildi. Sonra işin içine çocuklar girdi. Nasıl yiyorlar, ne içiyorlar, yürüdüler mi, konuştular mı? Okul başarıları derken, konu SBS oldu, ardından üniversiteleri geldi çocuklarımızın. Bir dönem kilolarımızı konuştuk. Şimdilerde farkındalıklarımız ve hayata bakışlarımızı konuşuyoruz, vucüt ağrılarımızdan bahsediyoruz. Yakında torunlarımızı konuşuyor olacağız. Karşıya karşıya gelemediklerimiz ile ise, facebook sayesinde buluşuyoruz. Onca birbirimizi görmeden geçirdiğimiz yıla rağmen, birbirimizin hayatlarından haberdarız. Durumlarımızın altına yorumlar yapıyoruz, doğum günlerimizi kutluyoruz. Birbirimizin çocuklarının hayatlarından, oradaki fotoğraflardan haberdar oluyoruz. Onların başarısını kutlayıp, maşallah diyoruz. Beni Facebook'da ilk bulan lise arkadaşım Amerika'da yaşıyor. O zamana kadar ondan hiç haber alamamıştım, hatta beni eklemek istediğinde ancak yıllığı açarak hatılrladım onu. Okulun yatılı bölümündeailesinden uzakta  okuyan ve o yıllarda çok sevdiğim bir arkadaşımsa, geçtiğimiz günlerde beni listesine ekledi ve bana o yıllarda birbirimize karşı duyguğumuz sevgiyi yeniden yaşattı.

O kadar güzel şeyler ki bunlar. Bizle gurur duyuyorum. Umarım hep böyle devam ederiz. İyi ki varsınız lise arkadaşlarım, iyi ki sizi tanımışım...