Yorgunum bugünlerde. Hani baharda değil ama bilemedim nedenini. Fiziksel olarak mı yorgunum, yoksa kafam yorgun o yüzden mi yorgun hissediyorum, onu da bilemedim. Yatıp uyumak ve 3 gün boyunca da hiç kalkmamak istiyorum.
Dün okuduğum kitaptaki bir cümle oldukça ilgimi çekti " Hayatı yaşamak istemiyorum, sadece seyircisi olmak istiyorum"(Adam Fawer/Empati). Güzel bir cümle... Ne kadar seyirci kalabiliyoruz ki yaşama o da ayrı...
Seyirci olmak, gereken yerde alkışlamak, gereken yerde yuhalamak sanırım en kolay yolu yaşamanın. Ama bu kadar kolay olsaydı yaşamak, anlamı olur muydu benim için bilmiyorum. Ben içinde olmayı tercih eden biriyim. Zaten seyirci olmamı engelleyen faktörler de var. Anne olmak, eş olmak gibi... Ben böyle mutluyum zaten. Her yeni güne yaşam dolu başlamayı seviyorum, her ne kadar arada elimde olmayan sebeplerden ötürü, mutlu uyanamasam da , bir gece öncenin kabuslarının ya da bir gün önceki tartışmanın izlerini de taşısam da uyanabilecek bir sabahım olduğunu bilmek bana iyi geliyor...
29 Ağustos 2011 Pazartesi
9 Ağustos 2011 Salı
Yönlendirme... Eleştri...
Neyi yönlendirme, kimi yönlendirme, ne için yönlendirme, kimin için yönlendirme... Hiç düşündünüz mü "yönlendirme" ne demek diye... Ben merak ettim baktım. Sözlük anlamı şu; "Bir kimsenin davranış, tutum, yapacağı iş vb. alanlarda izleyeceği yolu göstermek". Diğer bir anlamda yol göstermek, akıl vermek. Yani her insanın aslında, etrafındakilere çok sık uyguladığı bir yöntem. Eşiniz gelir, iş yerindeki bir problemini anlatır mesela, siz de ona "takma kafana, şöyle yap, böyle yap" v.s. diye tavsiyelerde bulunursunuz ve onu bir anlamda yönlendirirsiniz. Burada ki amaç nedir? O'nun problemine yardımcı olmaktır. Bir arkadaşınız gelir, bir yere gidecektir, ulaşacağı noktaya nasıl gitmesi gerektiği konusunda ona yardımcı olursunuz, hangi otobüse binecek, hangi durakta inecek, hangi sokaktan dönecek, hangi marketin önünden geçecek... Buda onu bir anlamda yönlendirme. Buraya kadar problem yok. Başka bir örneğe geçiyorum, yakın bir arkadaşınızla bir probleminiz var ve bu kişisel -ya da hayat arkadaşınızla-. Bu problemi konuşarak çözmek istiyorsunuz. Onun size karşı olan bir davranışından şikayetçisiniz. Bu davranış da şu, size kızdığında bağırarak konuşuyor. Siz de bundan rahatsız oluyorsunuz ve ona diyorsunuz ki; "eğer ilişkimizin doğru ve seviyeli şekilde eilerlemesini istiyorsan, bana bağırarak konuşma". Bu da bir yönlendirme. Diğer örneklerdeki insan ile bu örnekteki insanın aynı olduğunu varsayalım ve bu örneklerde bir problem olmuyor. Ama sonuncusu karşıdaki kişi açısından problem oluyor. Arkadaşınız -ya da hayat arkadaşınız-" Bana ne yapacağımı söyleme. Beni yönlendirme." diyor. Oysa ki öteki örneklerde bir problem yoktu, o zaman da onu yönlendiriyordunuz ama o bundan şikayetçi değildi. Peki o zaman problem ne? Ne oldu da kızdı size? İki gündür bunu düşünüyorum. En sonunda şöyle bir sonuca vardım: ilk iki örnekte karşı tarafın kişiliğine ya da birebir davranışına söylenen bir şey yok. Ama, sonuncu örnekte, karşı tarafı eleştiriyorsunuz ve bu o kişinin hoşuna gitmiyor. Problemde buradan kaynaklanıyor... Onu eleştirdiniz, bir davranışını yargıladınız. Üstelik aslında bu davranış sizin kişisel çemberinizde, size karşı sergilenen bit tutum. Ama karşı taraf bu durumdan rahatsız oldu. O zaman ne yapmak gerekiyor da, bunun bir yönlendirme değil, aslında direk bir eleştri olduğunu anlatabilmek için. Bence aslında bunun eleştri olduğunu karşı taraf gayet açık ve net olarak anlıyor. Ama insan doğası gereği negatif eleştrileri göğüsleyemez. Pozitifleri ise direk alır.
İki gündür yaşadığım bir olayı anlatayım şimdi... Eşim Antep dolmasına bayılır. Bende kuru patlıcan almıştım eve. Pek çok yemeği iyi ve iyi üzeri yaparım. Hani kendimi beğenmiş gibi gelebilirm size, ama mesleğim bu, ve bu konuda alçakgönüllü olamayacağım. Herkesin çok kolaylıkla yaptığı şeyleri de beceremem. Böre, kek, kurabiye v.s. gibi. Neyse, internetten tarifi buldum ve uyguladım. Pişirdim. Eşim ilk akşam yedi ve "Patlıcanlar sert olmuş pişmemiş" dedi. "Peki" dedim ve biraz daha pişirdim. İkinci akşam tekrar yedi, bu seferde "Kuru patlıcan dolmasının içinde, prinç olur ama seninkinde prinç yok" dedi. Eh artık ben bu sefer bozuldum ve içine princi koyduğumu, ama ince bulgurda koyduğum için pirincin pek fazla belli olmadığını söyledim. Biraz sinirlendim elbette. Çünkü beni eleştirmişti ve ben aslında eleştriye çok da açık bir insan değilim. Aslında ondan beklediğim, ilk kez yaptığım bir yemekte, eleştrilecek bir yanda olsa, tonunu ve kelimelerini ayarlamasıydı. En azından ilk sefer için iyi olmuş ama bir sonraki seferde şöyle yapsan daha iyi olabiliri duymaktı istediğim. Aynı dolmayı yan komşumada verdim. Tek başına yaşayan bir hanım kendisi. Ara sıra ne pişirirsem ona da bir tabak koyup veriyorum. Paylaşmayı seviyorum. Yaptığı yorum şu oldu "Hayatımda yediğim en güzel kuru patlıcan dolması. Ekşisi tuzu biberi muhteşem ayarlanmış. Ellerine sağlık" İşte bu tüm geceyi kurtardı ve ben komşum tarafımdan tatmin edildim. Eşimin onayı ya da beğenisi benim için çok önemli olmasına rağmen, ondan gerekeni alamayınca, komşumun bu yorumu beni kendime getirdi. İçten içe mutlu oldum, ve bu yorumu eşim de duydu, daha da mutlu oldum...
İki gündür yaşadığım bir olayı anlatayım şimdi... Eşim Antep dolmasına bayılır. Bende kuru patlıcan almıştım eve. Pek çok yemeği iyi ve iyi üzeri yaparım. Hani kendimi beğenmiş gibi gelebilirm size, ama mesleğim bu, ve bu konuda alçakgönüllü olamayacağım. Herkesin çok kolaylıkla yaptığı şeyleri de beceremem. Böre, kek, kurabiye v.s. gibi. Neyse, internetten tarifi buldum ve uyguladım. Pişirdim. Eşim ilk akşam yedi ve "Patlıcanlar sert olmuş pişmemiş" dedi. "Peki" dedim ve biraz daha pişirdim. İkinci akşam tekrar yedi, bu seferde "Kuru patlıcan dolmasının içinde, prinç olur ama seninkinde prinç yok" dedi. Eh artık ben bu sefer bozuldum ve içine princi koyduğumu, ama ince bulgurda koyduğum için pirincin pek fazla belli olmadığını söyledim. Biraz sinirlendim elbette. Çünkü beni eleştirmişti ve ben aslında eleştriye çok da açık bir insan değilim. Aslında ondan beklediğim, ilk kez yaptığım bir yemekte, eleştrilecek bir yanda olsa, tonunu ve kelimelerini ayarlamasıydı. En azından ilk sefer için iyi olmuş ama bir sonraki seferde şöyle yapsan daha iyi olabiliri duymaktı istediğim. Aynı dolmayı yan komşumada verdim. Tek başına yaşayan bir hanım kendisi. Ara sıra ne pişirirsem ona da bir tabak koyup veriyorum. Paylaşmayı seviyorum. Yaptığı yorum şu oldu "Hayatımda yediğim en güzel kuru patlıcan dolması. Ekşisi tuzu biberi muhteşem ayarlanmış. Ellerine sağlık" İşte bu tüm geceyi kurtardı ve ben komşum tarafımdan tatmin edildim. Eşimin onayı ya da beğenisi benim için çok önemli olmasına rağmen, ondan gerekeni alamayınca, komşumun bu yorumu beni kendime getirdi. İçten içe mutlu oldum, ve bu yorumu eşim de duydu, daha da mutlu oldum...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)