Çocukluğum 4 metrekare, küçücük bir odada geçti benim. Dedem demirciydi. Babam ile birlikte, o odayı muhteşem kullanışlı bir genç kız odasına dönüştürmeyi başarmışlardı. O küçücük odada herşeyim vardı. Çalışma masam, gardrobum, yatağım. Ama hayatımın her anında, kocaman bir yatağım olsun istemiştim. Evlendikten sonra, normal klasik bir yatağım oldu. Ama kulağımda nefes sesi duyarak, yanımda birinin varlığını hissederek uyumaya allışmak epey zamanımı aldı. Evliliğimin ilerleyen zamanlarında ise, çareyi yatağı büyütmekte buldum. 180*200 bir yatakta, evliliğimin son 4 yılını, o yatağın bir ucunda ben bir ucunda o geçirdim. Hele kavgalı olduğumuz akşamlarda, o yatak bile dar gelir, hangi köşesine kaçacağımı şaşırırdım. Boşanma ertesinde yatağımı aldım. En büyük keyfim Pazar sabahları 2 çocuğumu yanıma alıp, sabah sohbetleri yapmak oldu. Çok yağmur yağdığında, gök gürlediğinde, ya da kabus gördüğümüzde buluşma yerimiz o yataktı. Gök gürlemelerinde, çocuklarımla birlikte, yorganı başımıza kadar çeker, birbirimize sımsıkı sarılıp, gürültünün geçmesini beklerdik. Yalnız yatmak zor geldiğinde, İkea'dan aldığım timsah benzeri bir hayvanımı yanıma alıp yatardım. Adını Recep koymuştum. Recep benim yalnız uyuduğum akşamlarda bana arkadaş oluyordu. Recep'e çocuklarım da alışmıştı. Bazen hep birlikte, duruma gülerek, kıkırdayarak Recep'ide yanımıza alıp o koca yatakta çok eğleniyorduk.
Aradan zaman geçti, şimdi ki yol arkadaşımla paylaştım başlarda o yatağı. O zamanlar o yatak o kadar büyük geldi ki bize, değiştirdik. 40 cm düşük ölçülü, 140*200'lik bir yatak aldık kendimize. Yıllarca, 180*200 yatak bile bana küçük gelirken, 3,5 yıldır daha küçüğünde ama bana büyük gelen bir yatağı paylaşıyoruz onunla. Her akşam aynı tartışma var. Sen sağa dön ben sana sarılacağım, yok olmaz sen dön ben sarılacağım. Çözümü şöyle ürettik; önce o sarılıyor, 5 dakika sonra dönüyor ben ona sarılıyorum. Benim sarılmam sokulma şeklinde olduğu için, onun yastığında, aradan hava bile geçmeyecek kadar boşluk bırakarak, neredeyse onu yataktan düşürecek kadar mesafede uyumak, aralarda onun şikayet etmesine nedne oluyor; "Hatun beni attın yine yataktan, az daha gelirsen boşluğa düşeceğim, az öteye gitsene". Ama olmuyor, gereçkten uyukuya kendi yastığımda geçemiyorum. Maksat yastık değil zaten, eğer öyle olsa, aynı yastıktan alarak çözümü üretirim. Maksat, aynı yastığa baş koymak. Kendimi güvende hissetmek, bacaklarının bacaklarıma değdiğini, nefes alışlarımızı duymak... Oysa ki, yıllarca nefes sesinden nefret ettim. Ben bile kendime hayret ediyorum, nasıl oluyorda bu şekilde uyuyabiliyorum diye... Ama oluyormuş. Elimden gelse, yatağı iyice küçülteceğim.
Yastık kavgamız hiç bitmesin, her akşam bu şekilde tartışalım....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder